24 Temmuz 2012 Salı

BEYİN VE BESLENME



Son yıllarda beyin ile ilgili hastalıklarda muazzam bir artış var; hem de bir yığın nöropsikiatrik ilaçlara rağmen. Birçok nöroloji uzmanı ve psikiatr maalesef beslenme ve nöropsikiatrik hastalıklar arasındaki ilişkiyi bilmemekte, bilenlerin çoğu ise bu ilişkiyi yeteri kadar önemsememektedirler. Uz. Dr. Güçlü Ildız bu bağlamda diğerleriniden çok farklı bir nörolog. Bültenimizin bu sayısını Ildız’ın sitesinde yayınlanan önemli bir yazıya ayırdık.

Organik Beynin Tedavisi

Beyin organik yönden iyi durumda olması için doğal beslenmeli, düzenli spor yapmalı, toksik olan maddeler uzaklaştırılmalıdır.

Beslenme

İnsanlar tarafından bozulmamış doğal ortamlarında yaşayan hayvanlar insanlar kadar kronik hastalıklara yakalanmıyorlar ise sağlığımızı korumak için öncelikli hedef doğal beslenmek olmalıdır. Yemek istediğiniz besin maddesi doğada olduğu halde, işlenmemiş ise sorun yoktur. Bu amaçla meyve ve saf meyve ile hazırlanan ürünler dışında şekerli tüm besinler ile unlu ürünler diyetten çıkartılmalıdır.
Çocukluk döneminde edinilen beslenme alışkanlıkları, beyinde yer alan kazanç sisteminin gelişiminde ve bağımlılıkların oluşumunda önemli etkiye sahiptir. Örneğin şeker, beyin kazanç sistemi üzerine olan “artırıcı” etkisiyle beyin ön bölge duyarlılıklarını geçici olarak düzelterek rahatlatıcı etki verir. Bu özelliğiyle bağımlılığa neden olur. Diğer taraftan şeker, allostaz sistemini güçlendirici özelliğiyle de zararlı olur.
Tat­lı ih­ti­ya­cı­nı­zı do­ğal olan be­sin­ler­den kar­şı­la­yın. Tüm yaş ve ku­ru mey­ve­ler do­ğal­dır.
Do­ğal bes­len­me yön­te­mi; bit­ki­sel ağır­lık­lı, hay­van­sal yağ ve pro­te­in kat­kı­lı ol­ma­lı­dır. Et ürün­le­ri ya­nın­da mut­la­ka seb­ze ve ye­şil­lik­ler bu­lun­ma­lı­dır. Et tü­ke­ti­mi sı­nır­lı ol­ma­lı, bu­har­lı pi­şir­me yön­tem­le­ri ter­cih edil­me­li, pi­şi­rir­ken ya­kıl­ma­ma­lı­dır.
Doğada yağlar et ve sebze ile birlikte bulunur. Doğallık referans alındığında yağlar sebze ve et ile alındığında faydalı, unlu mamüller ve şeker ile alındığında zararlıdır.
Etin beyni uyarıcı, yağın rahatlatıcı etkisi vardır. Bu nedenle dengeli alınmalıdır. Her et yemeği yanında mutlaka sebze olmalıdır. Kuzu eti tercih edilmelidir.
Başta karabiber olmak üzere baharatların birçoğu beyin ön bölgesini uyararak doğal “doping” etkisi yapar.
Üzüntü, kızgınlık, yorgunluk gibi stresli durumlarda canınız ne yeyip içmek istiyor ise biliniz ki beyninizin düşmanı o’dur. Sıklıkla şeker, kahve ve sigara isteklerin başında gelir.

Süt

Her can­lı­nın sü­tü be­be­ği­ne özel­dir. Bu özel­lik, tü­rü­nün fark­lı ol­ma­sın­dan kay­nak­la­nır. İn­san için bu fark­lı­lık, üs­tün olan be­yin özel­lik­le­riy­le il­gi­li­dir.
Doğ­du­ğu­muz an­dan iti­ba­ren gı­da ola­rak al­dı­ğı­mız ilk be­sin, süt­tür. Do­ğal olan bu­dur. İn­san yav­ru­su en az 1 yıl an­ne sü­tü al­ma­lı­dır. İlk 6 ay su al­ma­dan sa­de­ce an­ne sü­tü ye­ter­li­dir. An­ne sü­tü içe­ri­ğin­de bu­lu­nan mad­de­ler, be­bek­le­rin be­yin ge­li­şi­mi için ge­rek­li­dir. Hay­van­la­rın süt­le­ri bu ih­ti­ya­cı kar­şı­la­ya­maz.
İnek sü­tü, pas­tö­ri­ze-ho­mo­je­ni­ze edi­le­rek mik­rop­lar­dan arın­dı­rıl­ma­sı amaç­la­nır. Bu iş­lem sı­ra­sın­da, sü­tün sin­di­ri­mi için ge­rek­li olan ki­mi mad­de­ler kay­bo­lur ve ya­rar­lı bak­te­ri­ler­de ölür. Her gı­da ürü­nü gi­bi süt de do­ğal ya­pı­sıy­la, bir bü­tün ha­lin­de alın­ma­lı­dır. Pas­tö­ri­ze edil­miş ve yağ içe­ri­ği azal­tıl­mış süt, do­ğal de­ğil­dir.
Pas­tö­ri­zas­yon iş­le­mi tüm bak­te­ri­le­ri öl­dü­re­mi­yor. Örneğin; Pa­ra­ti­fo B, bü­yük ve kü­çük­baş hay­van­lar­da %40 ora­nın­da bu­lu­nan bir mik­rop­tur (ba­sil). Hay­van­lar bu mik­ro­bu ta­şı­yor ve in­san­la­ra bu­laş­tı­rı­yor. Önem­li bu­laş­tır­ma yo­lu ise pas­tö­ri­ze olan süt­ler. ABD'nde her 100 süt ku­tu­su­nun 3'ün­de bu mik­ro­ba rast­lan­mış1. Bu oran ül­ke ge­liş­me dü­ze­yi azal­dık­ça ar­tı­yor. ABD Ta­rım Ba­kan­lı­ğı ve­ri­le­rin­de, bu mik­rop ile hay­van­lar­da %22-40 ora­nın­da bir çe­şit bar­sak il­ti­ha­bı ge­liş­ti­ği, ay­nı tür il­ti­ha­bın in­san­lar­da gö­rü­len Kron (Chron) has­ta­lı­ğı­na eş­de­ğer ol­du­ğu­nu be­lir­ti­li­yor. Di­ğer bir ya­yın, pa­ra­ti­fo B en­fek­si­yo­nun Crohn has­ta­lı­ğı ile ya­kın il­gi­si ol­du­ğu­nu be­lir­ti­yor.2
Ço­cuk­la­rı­mı­zın içe­rek bü­yü­dü­ğü, te­mel be­sin mad­de­le­rin­den bi­ri ola­rak ka­bul edi­len ve pas­tö­ri­ze edil­di­ği hal­de has­ta­lık bu­laş­tı­ra­bi­len sütün; ömür bo­yun­ca sü­re­bi­len bar­sak en­fek­si­yo­nu­na ve be­yin has­ta­lı­ğı­na yol aç­ma ola­sı­lı­ğı bu­lu­nu­yor. Nö­ro­lo­ji bi­lim der­gi­sinde, pa­ra­ti­fo B en­fek­si­yo­nu­nun be­yin­de has­ta­lık­la­ra yol aça­bi­le­ce­ği ko­nu­sun­da bir ma­ka­le ya­yın­lan­mış­tı.3
Do­ğal or­ta­mın­da inek­ler, ye­şil bit­ki­ler yi­ye­rek bes­le­nir­ler. An­cak be­si çift­lik­le­rin­de ye­dik­le­ri be­sin­ler çoğunlukla ot de­ğil, hu­bu­bat­lar­dır. Ye­nen tek tip besin maddeleri; süt içe­ri­ği­ni de­ğiş­ti­rir, do­ğal­lı­ğı­nı bo­zar.
Süt üre­ti­mi­nin me­ka­nik ha­le gel­me­si, hay­van sağ­lı­ğı için kul­la­nı­lan ilaç­lar, süt üre­ti­mi­ni art­tı­ran hor­mon­lar, hay­van­la­rın bes­len­me tar­zı, dar alan­lar­da bes­len­me­le­ri so­nu­cu bu­la­şı­cı has­ta­lık­la­ra ko­lay ya­ka­lan­ma­la­rı ve bu­nu sü­te bu­laş­tır­ma­la­rı, pas­tö­ri­zas­yon iş­le­mi ve di­ğer iş­lem­ler, do­ğal ol­ma­sı ge­re­ken süt üre­tim zin­ci­ri­ni bo­zan hal­ka­lar­dır.
İnek sü­tü ile il­gi­li ya­pıl­mış bi­lim­sel ça­lış­ma so­nuç­la­rı­nı göz­den ge­çi­re­lim:
Sü­tün, aler­ji, as­tım, uy­ku bo­zuk­luk­la­rı ve mig­ren has­ta­lık­la­rı­nın ge­liş­me­sin­de önem­li ro­lü ola­bi­lir.4,5
Sü­tün; kan kay­bı, ço­cuk­lar­da şe­ker has­ta­lı­ğı, kalp has­ta­lık­la­rı, da­mar has­ta­lık­la­rı, ar­trit, böb­rek ta­şı, dep­res­yon, si­nir­li­lik ha­li oluş­ma­sın­da kat­kı­la­rı var­dır.6
Süt; ço­cuk­la­rın en az %50'sin­de gı­da aler­ji­si­ne ne­den olur. Ço­cuk­lar­da gö­rü­len aler­jik du­rum­lar­da sa­de­ce süt alı­mı­nın ke­sil­me­si ile be­lir­gin fay­da sağ­la­nır.7
Ha­zır ma­ma ile bes­le­nen be­bek­ler­de 3 ay için­de, vü­cu­dun sü­te kar­şı an­ti­kor üret­ti­ği gö­rül­müş.8,9 (Vü­cut; süt ürün­le­ri içe­ren ma­ma­nın içe­ri­ğin­de bu­lu­nan ki­mi mad­de­le­ri, za­rar­lı ola­rak gö­rü­yor ve on­la­ra kar­şı an­ti­kor üre­ti­yor)
Yu­ka­rı­da yer alan ör­nek­ler aler­ji kö­ken­li has­ta­lık­lar için ve­ril­miş­tir. Sü­tün za­rar­la­rı­nı ko­nu eden bi­lim­sel ya­yın­lar, bir ki­tap oluş­tu­ra­cak ka­dar çok­tur.
Tab­lo’da, tü­ke­ti­len kal­si­yum­dan zen­gin süt pro­te­in­le­ri ile 55-64 yaş ara­sı ölüm oran­la­rı kar­şı­laş­tı­rı­lı­yor. Kal­si­yum­dan zen­gin süt pro­te­in­le­ri tüketim ora­nı art­tık­ça, ölüm hı­zı da ar­tı­yor (pey­nir ha­riç tu­tul­muş).
İş­le­nen, do­ğal özel­li­ği­ni kay­be­den; doğal yaşam alanı dışında yaşayan, doğal beslenmeyen ve hormon, ilaç gibi maddelere maruz kalan hayvanlardan elde edilen süt sağlıksızdır.
Tab­lo İlk sü­tun­da ül­ke­ler, 2.sü­tun­da ölüm hı­zı, 3. sü­tun­da tü­ke­ti­len süt ora­nı yer alı­yor.
Sütün sağlıksız yönü mikroorganizmalar tarafından adeta doğal ilaca dönüştürülüyor. Süt ne kadar sağlıklı ise ürünleri de o oranda sağlıklı. Süt yerine tereyağı, yoğurt, peynir gibi ürünlerini tüketmek daha akılcı olacaktır.
CountryMortality Rate
Per100,000
Age 55-64
Consumption of calcium-rich milk protein (excluding cheese)
Finland68637.8 grams
Ireland69229.3 grams
Denmark56822.8 grams
Norway56025.1 grams
United States42115.8 grams
Germany36613.9 grams
Italy2688.7 grams
Portugal2086.3 grams
Japan634.4 grams
International Journal Cardiology 33: 19, 1991

Su

İçer­di­ği eser ele­ment­ler ne­de­niy­le su­yun, vü­cu­du­mu­zun den­ge­si­ni ko­ru­ma­da önem­li ye­ri var­dır. Hem sağ­lık hem de has­ta­lık­la­rı ön­le­me açı­sın­dan su­da­ki mag­nez­yum içe­ri­ği kal­si­yu­ma eşit ol­ma­lı­dır.10 Ül­ke­miz­de sa­tı­lan ha­zır su­la­rın ço­ğun­da ne ya­zık ki bu ora­nı bul­mak ola­sı de­ğil­dir. Vü­cu­du­muz­da­ki mag­nez­yum'un ne ka­dar ol­du­ğu (kan­da­ki dü­ze­yi) de­ğil, kal­si­yu­ma ora­nı­nın ne ol­du­ğu önem­li­dir. (Mag­nez­yum vü­cu­du­muz­da kal­si­yum ile sü­rek­li ya­rış­ma ha­lin­de­dir. Bes­len­me ya da tıb­bi te­da­vi İle alı­mı ar­tan kal­si­yum, ko­les­te­rol ile bir­le­şe­rek da­mar tı­ka­nık­lı­ğı­na yol aç­mak­ta, be­yin­de bi­ri­ke­rek ya­pı­sı­nı bo­zu­cu et­ki­le­ri ol­mak­ta, ek­lem­ler­de bi­ri­ke­rek ki­reç­len­me­ye ne­den ol­mak­ta, böb­rek­te taş olu­şu­mu art­mak­ta, kas ger­gin­li­ği­ni art­tı­rıp ağ­rı­la­ra yol aç­mak­ta­dır)11-16 Ya­pı­lan bir araş­tır­ma­da, gün­lük alı­mı kal­si­yum le­hi­ne olan Ku­zey Av­ru­pa ve Ye­ni Ze­lan­da da kalp kri­zi gö­rül­me ora­nı­nın, gün­lük alı­mı mag­nez­yum le­hi­ne olan Por­te­kiz ve Ja­pon­ya'ya gö­re çok da­ha faz­la ol­du­ğu sap­tan­mış­tır.
Dı­şa­rı­dan alı­na­cak mag­nez­yum des­te­ği bir­çok ya­kın­ma­nın ön­len­me­si­ne kat­kı sağ­la­ya­cak­tır. An­cak bu ko­nu­da da bir sı­kın­tı var­dır. Ki­mi mag­nez­yum ilaç­la­rı­nın, ya­pı­sı ne­de­niy­le mi­de ve bar­sak emi­li­mi kı­sıt­lı­dır. Bu ne­den­le alı­nan mag­nez­yum des­tek­le­ri ye­ter­siz gel­mek­te, he­kim­ler­de mag­nez­yu­ma kar­şı gü­ven­siz­lik oluş­mak­ta­dır. Mag­nez­yum ok­sit'in emi­li­mi çok az­dır. İde­al des­tek magnezyum oksit dışında diğer preparatlardan alınabilir.

Doğal ilaçlar ve beslenme destekleri

Adaptojenler, diğer bir değişle uyum sağlayıcı doğal maddeler; allostaz sistemini durdurmak, homeostaz sisteminin etkinliğini sağlamak için kullanılır. Her ülkenin kendi kültürel geçmişine bağlı olarak geliştirilen geleneksel tıbbi uygulamalarda, bitkilerin ve diğer doğal maddelerin faydaları yakınmalara göre sınıflandırılmıştır. Günümüzde allostaz tedavilerinde öngörülen bitkiler, kökeni ve biyolojik etkileri (antioksidan, norotropik, nitrik oksit, afrodizyak, fitosterol, oksilipin) yönünden sınıflandırılmaktadır. Uyum sağlayıcı doğal besin maddeleri genellikle birden çok biyolojik etkinlik gösterirler.
Örnek olarak verilebilecek kimi adaptojenler; alfa lipoik asit, vitaminler, koenzim Q10, ve kara üzüm çekirdeği; etkinliği kanıtlanmış uyum sağlayıcı özelliği olan doğal maddelerdir.

Koenzim Q10

Mitokondri, hücresel düzeyde enerji ihtiyacını karşılayan, hücre içi bir organdır. Mitokondri zarında, canlılarda evrensel bir enerji kaynağı olan ATP bulunur. ATP işlevi, vücudun genel çalışmasını düzenleyen nöroendokrin sisteminin çalışmasında ve hücre içi artığı olan serbest radikallerin uzaklaştırılmasında çok önemlidir. Hücresel solunumun yani oksijenin hücre içi kullanımında gene ATP gerekir. Ayrıca serbest yağ asitlerinin hücresel kullanımında ATP elzemdir.
L-karnitin, koenzim Q10, kreatin, karnosin, magnesyum ve vitaminler; ATP etkinliğinde görev alırlar. Bu maddelerin hastalığa (allostaz) ve yaşa bağlı olan azalmaları sonucu hücresel düzeyde bozulmalar meydana gelir.
Koenzim Q10; Et ve deniz ürünlerinde az oranda bulunur. ATP’nin % 95 etkinliğinden sorumludur.
Sağlıklı hücreler, ihtiyaç duydukları koenzim Q-10’i kendileri üretirler. Bir çok kimyasal madde (ilaçlarda dahil olmak üzere, özellikle kolesterol düşürücü statinler), hastalık durumu ve yaşlanma; koenzim Q10 üretimini azaltır ve hücresel bozulmayı arttırırlar.
Son yıllarda dışarıdan beslenme desteği ile alınımı olanaklı olan koenzim Q10, modern yaşamın vazgeçilmez ihtiyacı olma yolundadır. Yüksek dozlarda bile alınımında bir sorun bulunmamaktadır.
Koenzim Q 10’un bilinen yararları 17-19 :
1-Yaşlanmayı yavaşlatıcı etkisi vardır (Alzheimer ve Parkinson hastalıklarında önerilir)
2-Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir,
3-Kalp krizlerini ve aritmileri önlemekte etkisi vardır.
4-Antioksidasyon etkisi vitamin E’ye göre 50 kat fazladır.
5-Hastanede kalış süresini kısaltır.
6-Kalp ilaçlarından beta blokerlerin yan etkilerini büyük ölçüde ortadan kaldırır.
7-Diyabetli hastaların genel durumunu düzeltir. Komplikasyonları engeller.
8-Strese karşı etkilidir.
9-Uzun süre kullananlarda inme riskini azaltır.

Lipoik asit

Hücre içindeki kimyasal olayların hızını arttıran organik maddelerdir. Hücre yapı ve işlevlerinin bozulmasıyla ortaya çıkan bozuklukların düzeltilmesinde kullanılır. Özellikle şeker hastalığının sinirlerdeki hasarını önleyici etkisiyle ön plana çıkmıştır. Balık yağı ile birlikte Alzheimer hastalığına faydası olduğu20,21, sinir hücresi koruyucu özelliği nedeniyle beyin çalışma duyarlılığına azaltıcı etkisi olabileceği22,23, hatta kanserli hücre büyümesini durdurucu etkisinin olduğu bildirilmiştir.

C vi­ta­mi­ni 24-28

Ki­mi hay­van­lar, ken­di C vi­ta­min­le­ri­ni vü­cut­la­rın­da ya­par­lar. İn­san­lar­da kan­da bu­lu­nan şe­ke­ri ka­ra­ci­ğer­de C vi­ta­mi­ni­ne dö­nüş­tü­ren en­zim sis­te­mi, gen mu­tas­yo­nu ne­de­niy­le bo­zul­muş­tur. Bu ne­den­le C vi­ta­mi­ni­ni dı­şa­rı­dan al­mak zo­run­da­yız.
An­cak, ba­sit şe­ke­rin ra­fi­ne edil­me­siy­le baş­la­yan do­ğa dı­şı bes­len­me bi­çi­mi, C vi­ta­mi­ni ih­ti­ya­cı­nı art­tır­mış; ar­tan ih­ti­ya­cı kar­şı­la­ya­cak oran­da alı­na­ma­ma­sı so­nu­cu, ki­mi has­ta­lık­la­rın ge­li­şi­mi­ni ko­lay­laş­tır­mış­tır. Si­ga­ra içil­me­si, faz­la gü­neş al­tın­da kal­ma, kul­la­nı­lan ilaç­lar, ço­cuk­la­rın bü­yü­me dö­nem­le­ri, has­ta­lık­lar ve ne­ka­hat dö­nem­le­ri, ha­mi­le­lik, al­er­ji ve vi­rüs en­fek­si­yon­la­rın­da C vi­ta­mi­ni ih­ti­ya­cı ar­tar.
Be­sin­ler­de bu­lu­nan C vi­ta­mi­ni, de­mi­rin vü­cu­da gir­me­si­ni ko­lay­laş­tı­rır. Kan­da he­mog­lo­bin dü­ze­yi dü­şük olan­lar ve dü­zen­li regl gö­ren ka­dın­la­rın C vi­ta­mi­ni­ne faz­la­dan ih­ti­yaç­la­rı var­dır.
C vi­ta­mi­ni yok­lu­ğun­da his­ta­min dü­ze­yi tah­mi­nen %40 ar­tar ve al­er­jik olay­la­rın ge­liş­me­si­ne yol açar.
C vi­ta­mi­ni su­da eri­yen ve vü­cut­ta de­po edi­le­me­yen bir mad­de­dir. Be­sin­ler­le alı­nan C vi­ta­mi­ni­nin vü­cut­ta ka­lış sü­re­si 1 sa­at­tir. Bu ne­den­le çok sık alın­ma­sı ge­re­kir. Ye­ter­siz doz­da ve en­der ola­rak alın­dı­ğın­da fay­da­sı ol­maz. Çok yük­sek doz­da alın­dı­ğın­da bi­le bir yan et­ki­si yok­tur.
Ki­mi hay­van­lar, ken­di C vi­ta­min­le­ri­ni ya­pa­maz­lar ama be­sin­le­rle or­ta­la­ma gün­lük 2000-5000 mg C vi­ta­mi­ni alırlar. İn­san­lar­da gö­rü­len ço­ğu has­ta­lık­la­rın do­ğal or­tam­da ya­şa­yan hay­van­lar­da gö­rül­me­me­si­nin bir ne­de­ni de C vi­ta­mi­ni­ eksikliği olabilir.
C vi­ta­mi­ni, ana kar­nın­da­ki be­bek­le­ri be­yin ha­sa­rın­dan ko­ru­yan fo­lik asi­di, ak­tif ürü­nü olan fo­li­nik asi­de dö­nüş­tü­rür. Fo­li­nik asit, be­yin yaş­lan­ma­sı­nı art­tı­ran ho­mo­sis­te­inin bey­ne za­rar ver­me­si­ni ön­ler.
Gün­lük or­ta­la­ma al­dı­ğı­mız C vi­ta­mi­ni 100 mg.’dır. Bu mik­ta­rın en az 600 mg ol­ma­sı ge­re­kir.
Son ça­lış­ma­lar, C vi­ta­mi­ni­nin da­mar sert­li­ği­ni ön­le­di­ği­ni, kalp ve be­yin da­mar te­da­vi­le­ri­nin C vi­ta­mi­ni ağır­lık­lı ol­ma­sı ge­rek­ti­ğini bil­di­ril­miş­tir.
Na­go­ya Üni­ver­si­te­sin­de ya­pı­lan bir ça­lış­ma, 6 ay bo­yun­ca gün­de 600 mg C vi­ta­mi­ni alı­mı ile yük­sek tan­si­yo­nu olan 67-83 yaş ara­sın­da­ki in­san­la­rın tan­si­yon de­ğer­le­ri­nin 16-18 mm hg azal­dı­ğı bil­di­ril­miş­tir. Bu so­nuç­lar tan­si­yon dü­şü­rü­cü ilaç­lar­dan da­ha ba­şa­rı­lı­dır.
Vi­ta­min C ye­şil seb­ze ve ço­ğu mey­ve­ler­de bu­lun­mak­ta­dır. Bun­la­rı tü­ket­me­mi­ze rağ­men ye­ter­siz ka­la­bi­lir­ler. Çün­kü vü­cu­dun C vi­ta­mi­ni ih­ti­ya­cı art­mış­tır. İh­ti­ya­cı art­tı­ran asıl ne­den, do­ğal ol­ma­yan bes­len­me bi­çi­mi ve ya­şam ko­şul­la­rı­dır.

Kara üzüm çekirdeği

İçeriğinde bulunan proantosiyanidin maddesinin etkisiyle artmış allostaz etkisini azaltıcı özelliği bulunmaktadır. Kan basıncını düzenlediği, kolesterol düzeylerini normale döndürdüğü, kanı sulandırdığı, damar sertliğini önlediği bilinmektedir29,30. Kara üzüm çekirdeği içinde bulunan diğer bir madde, polyphenol (resveratrol), kanser hücrelerinin gelişimini önlediği bildirilmiştir31.
Kara üzüm çekirdeğinin antioksidan özelliği nedeniyle beyin duyarlılıkların düzeltmesi yönünden hücre fonksiyonlarını koruyucu etkisi vardır32-35.
Son yıllarda giderek artan oranda beslenme desteği, adaptojen ya da herb adı altındaki ürünler piyasaya çıkmaktadır. Doğal ürünlerin en büyük sorunu dayanıklılıktır. İlaçlar gibi sabit yapıda olmadıklarından etkinlikleri kolayca azalabilir. Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada Amerikan piyasasında yer alan ürünlerin etkinliklerinde önemli azalmalar saptanmıştır. Beslenme desteği ürünlerinin etkinlikleri, Sağlık Bakanlığı laboratuarlarında sadece ruhsat aşamasında değil, piyasadan rastgele alınacak örneklerin sürekli araştırılması gerekir.
Adaptojen maddelerin etkinlikleri ilaçlarla karşılaştırılamaz. Çünkü ilaçlar saflaştırılmış, doğal olmayan maddelerdir. Adaptojenlerin etkisi yavaş, uzun süreli ve kalıcıdır. Allostaz etkisiyle hastalığın bazen yıllar içinde geliştiği düşünülürse, adaptojen maddelerin etkilerini ilaçlar kadar hızlı beklememek gerekir.

Fosfatidil serin36-38

Beyin hücrelerinde şekerin kullanılmasını kolaylaştırıcı etkisi ve öğrenme, bellek işlevleri gibi önemli beyin işlevlerini düzenleyici özelliği olması nedeniyle önemi son yıllarda ortaya çıkan ve besin desteği olarak kullanılabilen doğal bir maddedir. Beyin anormal çalışma özelliklerini düzeltmek için kullanılan çeşitli hastalıklara (dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, unutkanlıkla giden klinik durumlar vb.) etkili oluğu gösterilmiştir.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

TIBBİ ARAŞTIRMALAR-Yaraları iyileştiren sargı bezi

bilim: Yaraları iyileştiren sargı beziPolonyalı bilim adamları yürüttükleri bir projede, genetiği değiştirilmiş keten tohumundan yapılan sargı bezinin yaraların iyileşmesini hızlandırdığını ortaya çıkardı.
Araştırmacılar, keten tohumundaki antioksidan bileşenleri geliştirerek imal ettikleri sargı bezinin insan vücudunda hücre yenilenmesini hızlandırdığını ve yaraların iyileşme süresini kısalttığını ortaya koydu.
Üretilen sargı bezi şimdilik sadece cilt üzerinde kullanılabilecek. Fakat bilim adamları genetiği değiştirilmiş keten tohumundan, damarsertliği ve kanser tedavisinde kullanılacak enfeksiyon önleyici ilaçların da yapılabileceğini öne sürüyor.

,

Copyright © 2012 euronews

22 Temmuz 2012 Pazar

DİYABET HASTALARINI RAHATLATAN KARAR

13 Tem 2012 13:15 Samanyolu Haber 

SGK, diyabet hastalarının 3 aylık ihtiyacının karşılığı olan 25 şeker ölçüm çubuğu yerine, bundan böyle 50 ölçüm çubuğunun bedelini ödeyeceğini açıkladı.



Diyabet hastalarını rahatlatan karar
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Haziran ayı sonunda yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği ile özellikle oral antidiyabetik ilaçlar kullanan hastalarda şeker ölçüm çubuklarının bir seferde 3 aylık gereksinim kadar (25'lik paketler halinde) ödenmesi sağlamıştı.

Ancak bu uygulama ile hastaların bir seferde 50'lik paketlere ulaşımında sıkıntılar ortaya çıktığı belirtildi.

SGK, gerek 25'lik paketlerin piyasa az bulunması gerekse hastaların ellerindeki cihazların 25'lik paketler halinde sunulan şeker ölçüm çubuklarına uyumlu olmaması sebebiyle yaşanan mağduriyetler üzerine yeni bir düzenlemeye gitti.

Yapılan düzenleme ile özellikle oral antidiyabetik ilaçlar kullanan hastalara 50'şerlik paketlerde şeker ölçüm çubukları ödemesi yapılarak, şeker ölçüm çubuklarına erişimindeki sıkıntılar giderildi.

Öte yandan, firmaların büyük bir çoğunluğu şeker ölçüm çubuğunu 50'şer adetlik kutularda piyasaya sürüyor, bu da hastaları zor duruma düşürüyordu.

Şimdi ise hastalar piyasada daha çok bulunan 50'şer adetlik kutulara daha rahat ulaşma imkanı bulacak.

Düzenlemeye göre hasta 3 ayda aldığı şeker ölçüm çubuğunu 6 ayda bir alacak.



21 Temmuz 2012 Cumartesi

TIBBİ ARAŞTIRMALAR-Temizlik diyabeti tetikliyor mu?

İnsülin tedavisi gören diyabetik hastaların sayısı her geçen gün artıyor. Ancak bu hastalığın sebebi henüz bulunamadı.

Diyabete sebep olan şeyler neler olabilir? Steril kentsel yaşam ve kimyasal yiyecekler bağışıklık sistemini zayıflatıyor mu? Bu soruların cevabını ilk önce Tip 1 diyabetin sık görüldüğü Helsinki’de arıyoruz.

İrina Helsinkinin bir mahallesinde yaşıyor. Henüz 10 yaşındayken acilen hastaneye kaldırılmış :

“Hala yaşıyor olmam büyük sanş. Çok kötüydüm, birkaç gün acil bölümünde yoğun bakımda tutuldum.”

İrina’ya Tip 1 diyabet teşhisi konulmuş. O günden beri kan şekerini dengelemek için sık sık insülin enjeksiyonları yapmak durumunda.

“Her öğünden sonra hızlı etkili enjeksiyon ve her akşam da uzun etkili enjeksiyon yapabilmem için elimin altında sürekli şırınga bulundurmak zorundayım.”

Diyabet hastalığının sebebi henüz bulunamadı. Avrupalı bir araştırma merkezi, “hijyen hipotezi“ni, yani aşırı temizlik ve bakterilerden arındırılmış yiyecekler yüzünden hastalıkların arttığı görüşünü araştırıyor.

Diabimmune araştırma projesi Finlandiya’da yaşayan yüzlerce çocuk üzerinde uygulanıyor ve bazı çocukların büyüdüklerinde otoimüm hastalıklara karşı dayanıklılık geliştirmemelerinin nedenlerini araştırıyor.

Projeye katılan Sari Mildh-Laakkonen temizliğin hastalığı tetikleyebileceği görüşünde :

“Yaşam çevremizin temiz olması alerji gibi hastalıklarla daha çok karşı karşıya gelmemize sebep olabilir.”

Hastanelerde alınan test numuneleri ve bilgiler, projeye katılan laboratuvarlar tarafından araştırılıyor.Helsinki Biomedicum araştırma merkezinde çalışmadan sorumlu profesör Mikael Knip’le görüştük :

“Serum numuneleri, dışkı numuneleri, ağız ve burun içinden alınan numuneler var. Şu, cocuğun içtiği sütten aldığımız numune. Bunu da yatak odasındaki tozdan aldık.“

Bu numuneler bağışıklık sistemini güçlendirmek için hangi çocuk hastalığının önemli olduğunu ortaya çıkarabilir. Finlandiyalıların birçoğu şehirde yaşıyor ve evde güçlü deterjanlar kullanıyor. Ayrıca soğuk iklim, patojen ajanların dağılmasını engelliyor.

Profesör Heikki Hyöty, çocuk hastalıklarının vücut içit önemli olduğunu savunuyor :

“Çocuğun bir yaşından önce kaptığı enfeksiyonların çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çocuk bu enfeksiyonları kapmazsa, bağısıklık sistemi gelişmiyor ve diyabet ve alerji gibi hastalıklara yol açıyor.”
Bu tezi incelemek için bilim adamları, araştırmayı yaşam standartının daha düşük ancak Tip 1 diyabet hastası sayısının çok daha az görüldüğü Estonya ve Rusya’nın Karelya Cumhuriyeti’nde sürdürdü.

Profesör Knip’in çalışmaları, hijyen hipotezini doğruluyor :

“Karelya’da Finlandiya’ya göre daha fazla mikrop olduğu kesin. Ve bunun hijyen hipotezini doğruladığını çünkü mikroplarla büyüyen kişilerde daha az otoimüm hastalıklar görüldüğünü düşünüyoruz.”

Finlandiya ve Rusya sınırında bulunan Karelya Cumhuriyetinin başkenti Petrozavodsk’dayız. 270 bin nüfuslu bu şehirde 60’ın üzerinde anaokulu Diabimmune projesine katılıyor. Gönüllü aileler bu okullarda Finlandiyalıların yaptığı aynı testlerden geçiriliyor ve aynı formlar dolduruyor :

“Bize yediklerimiz ve yaşam stilimiz hakkında birçok soru soruyorlar.”

Bu formlar sayesinde bilim adamları çocukların doğumdan beri yaşam şartlarıyla ilgili tüm bilgileri topluyor ve diyabete yatkınlıklarını inceliyor.

Gönüllü anne Svetlana Pylova, formda sorulan sorular hakkında bilgilendiriyor :

“Her aile birkaç form dolduruyor. Formlar annenin hamileliği, çocuğun gelişimi, aile hastalıkları ve yapılan aşılar hakkında detaylı sorular içeriyor. Sonuç olarak birçok bilgiye ulaşıyoruz ve onları bilgisayar sistemimize yüklüyoruz.”

2013’te sonuçlanması beklenen araştırmanın diyabeti tetikleyen mikrobik faktörlerin belirlenmesinde ve hastalığa karşı bağışıklık kazandırmak yönünde etkili olması bekleniyor.
Diabimmune araştırmasının sorumlusu Natalia Dorshakova, ilk önce hastalığı tanımak gerektiğinin altını çiziyor :

“Diyabetin tedavisinde başarılı bir seviyeye ulaştık. Ama şimdi belirtileri ve komplikasyonları araştırıyoruz. Asıl amacımız öz bağışıklık sürecini engellemek, en azından pankreastan başladığından onu durdurmak. Bu nedenle diyabeti tetikleyen faktörleri belirlemek istiyoruz. Düşmanı yenmek için onu iyi tanımak gerekli.”

Bugün Karelya’lı çocuklardan alınan onbinlerce numune Petrozavodsk’da saklanıyor. Araştırmacılar, biyolojik malzemelerin Avrupa’ya doğru ihraç edilebilmesi için Rus kanunlarının değişmesini bekliyor.

Bu arada Fransa’nın güneyinde bulunan Montpellier kentinde diyabetle ilgili sonuçlanmak üzere olan bir başka çalışma daha yapılıyor. Şeker hastalarının kanlarındaki glikoz oranını kontrol altında tutan ve herhangi bir değişiklikte hastayı uyaran yeni bir sistem uygulamaya girdi.
Doktor Jérôme Place cihaz hakkında bilgi veriyor :

“Bu iki kaptör üçüncü bir cihaza bağlı. Diadvisor projesi kapsamında hazırlanmış bir prototip. Bu cihaz buradaki bilgilere göre glisemi durumunu ve iki saat içinde olacakları gösteriyor.”

Diadvisor adlı cihaz hastanın kanındaki glikoz dalgalanmalarını gösteriyor ve hastanın özelliklerine göre olabilecek değişiklikleri ölçüyor. Bu sistem 3 Avrupa ülkesinden yaklaşık 60 gönüllü tarafından test edildi.

Cihazı test eden Pierre Favantines sonuçtan gayet memnun :

“Cihaz bir cep telefonu büyüklüğünde. Şekerim düştüğünde, yani vücudumda kırgınlık hissettiğimde, onu cebimden çıkarıp düğmeye basıyorum, ne durumda olduğumu gösteriyor.”

Diadvisor sistemi hastanın fiziksel aktivitesini, yediklerini, insülin enjeksiyonlarını göz önünde bulundurarak detaylı tahminlerde bulunmamızı sağlıyor.

Bir başka hasta Christophe Nguyen :

“Kan şekerinizin düstüğünü bildiğiniz zaman hipoglisemiyi önlemek için derhal gerekli önlemleri alıyorsunuz. Eğer hiperglisemi varsa cihaz sinyal veriyor, bu da uzun vadede yan etki riskini azaltıyor.”

Profesör Eric Remard, Diadvisorun günlük hayatlarında sürekli tavsiye alması gereken hastalar için çok yararlı bir sistem olduğu görüşünde :

“İnsülin tedavisi gören diyabetik bir hasta için karar almak çok zor. Genelde ne yapacağını bilmiyor, bilse de yanlış karar almaktan korkuyor. Bu sistem bu tür hastalara ne yapmalarını tavsiye edip özgüven kazandıracak. Geçen sene yaptığımız testlerde sistemin yüzde 90 doğru bilgiler verdiği ortaya çıktı. Ayrıca cihaz detaylı olmasa da hiç bir zaman yanlış bir tavsiye vermez, hep doğru yönlendirir.”

Tip 1 diyabet hastalığının en etkili tedavileri arasında yapay pankreas bulunuyor. Araştırmacıların milyonlarca diyabet hastasının hayatını kolaylaştıracak insülin salgılayan fizyolojik algoritimler üzerindeki çalışmaları sürüyor.

European Commission 2012 / euronews 2012
www.diabimmune.org
www.diadvisor.eu/

DİYABETLİ ÜNLÜLER

Diyabet Derya Baykal Hastalığı tiyatro oyunu değil gerçek

Derya Baykal, diyabetli olduğunu geçen yıl üst üste sıkıntıyaşadığı bir dönemde aniden başgösteren belirtilerle öğrenmiş. İlk dönem depresyona girmiş, ensülin iğnelerini gizli gizli yapmış. Tiyatro oyuncusu Derya Baykal Şensoy da geçen yıl diyabetliler kervanına katılmış. Sanatçı, hastalığının hikâyesini şöyle anlattı:

Hastalığınızı ne zaman öğrendiniz?

Geçen sene mayıs sonu gibi bazı sorunlar üst üste geldi. Ferhan'ın (Şensoy) ayağı kırıldı, tiyatroya ara verdik, üzüldüm. Sonra kendimde bazı rahatsızlıklar hissedip doktor doktor gezdim. Çarpıntı oluyor, uyuyamıyordum. Çok halsizdim. Ama bir yandan hayatımı devam ettiriyor, vitamin alıyor, vücudumu zorluyordum. Birdenbire giysilerim bollaştı.Aslında giysilerin bollaşmasına seviniriz. Tabii, ben de sevindim, ne güzel zayıflıyorum diye. Ama derler ya her şeyin sağlıklısı olsun. Bu arada çok susuyorum, devamlı kola, su, ice tea içiyorum. Normalde de hiç içmem bu tip şeyleri. Hastaneden çıktım, gözlerim görmüyor. 10 metre ilerideki tabelayı okuyamıyorum. Göz doktoruna gittim. Dedi ki 'Bu yaşta böyle birdenbire uzağı görememe gibi bir göz bozukluğu olmaz. Tiroid ve şeker testi yaptırın'. Yaptırdım, şekerim çok yüksek çıktı.Bunu öğrendikten üç dört gün sonra turneye çıktık. Önce Ankara'da doktorlar tetkikler yaptı.

'İnsülin'i duyunca yıkıldım'

Tedaviye önce ilaçla başladım. Moralim çok bozuktu. 'İnsüline geçeceksin, ilaç yetmiyor' dediklerinde daha beter bir yıkım oldu. Çünkü insülinin ne olduğunu da çok iyi bilmiyordum. Panik oldum ve çok üzüldüm. Nasıl becereceğim, nasıl ayarlayacağım. Ondan sonra büyük bir bunalım devri başladı. Üstelik kan şekeri düzeyi düzene girmedi, ben internette araştırmaya başladım. Dünyada ne yapılıyor, nasıl tedavi olur, insülin nedir, iğne nasıl yapılır, araştırdıkça daha da panikledim. Her gün ağlıyordum. Hastalığımı kimseye söylemiyordum.İnsülin iğnemi tuvalette yapıyordum.

Neden gizleme ihtiyacı duydunuz?

İğne yapmanın yanlış yorumlanabileceğini düşündüm. Uyuşturucu kullanıyorum zannederler sandım. Bu korku herkeste de olabilirmiş.İğnemi tuvalette yapıyordum. Oysa bu çok tehlikeli. İlaç tesir edince hemen yemek yemek lazım. Nitekim Uludağ'da böyle bir hipoglisemi yaşadım, ölümden döndüm. Çünkü iğneyi odada vurup aşağıya indim. Yemekle arada geçen süre uzundu. İğne hızla tesir ediyor, sofrada enjekte etmem gerekirdi. Bunları artık aştım. Her yerde, her şartta iğnemi yapıyorum.

Eskiden 3'e kadar bir şey yemezdim

Hastalık sizi nasıl etkiliyor?

Her şeyden çok çabuk etkilendiğim için iniş çıkışlar gösteriyor. Bunları da bilmiyordum başlangıçta. Müthiş bir depresyon geçirdim. Psikolojik olarak profesyonel yardım almam gerekiyordu. Mesela uçağa biniyorum, acaba burada şekerim düşerse ben ne yaparım diye düşünüyorum, zaten bunu yaşadığım anda şekerim anında düşüyor. Şimdi bunun için neler yapmam gerektiğini biliyorum. Mesela derin nefes alıyorum, o anda düşüncemi başka yöne kanalize ediyorum, kendimi sakin olmaya ikna ediyorum.

Bu kadar yoğun çalışırken düzenli beslenebiliyor musunuz?
Yanıma mutlaka meyvemi, diyet bisküvimi, galetamı, peynirimi, ilaçlarımı, iğnelerimi alırım. Böyle özel bir bagajım var. Çok organize bir insan olduğum için bütün bunları düşünüp dışarı çıkıyorum. Çevremdeki herkesi bilinçlendirdim, şekerim düşerse bana bu iğne yapılacak diye. Bir de başlangıçta bu konuya çok yoğunlaşmıştım. Düşündükçe, üzüldükçe şekerim düşüyor, düştükçe üzülüyorum. Artık çok rahatladım. Kızımın en yakın arkadaşlarından biri diyabet hastası. Bu sıkıntıları başkalarının da yaşayabileceğini düşünerek paylaşmak istedim. Şimdi tiyatroda oyunlarımı oynuyorum, dizi çekiyorum, çok fazla düşünmeyerek, ama tedavinin tüm gereklerini yerine getirerek hastalığın üstesinden geldim. Ama ben bunu bir senede başardım. Yeni hastalanan insanlarda da aynı sorunlar olacaktır. Panik yapmasınlar, hallolmayacak bir şey değil. Mutlaka iyi bir doktora gitmelerini, ayrıca profesyonel psikolojik yardım almalarını öneriyorum.

Hayatınız nasıl etkilendi?

Arkadaşlarla buluşurduk, öğlenleri yemeğe giderdik. Sonra o yemekleri nasıl yiyeceğim, bana dokunur mu, iğnemi nasıl yapacağım diye düşünmeye başladım. Şimdi kendime göre her yerden bir şey bulup seçiyorum. Şunu yersem, şunu yemem, ayarlıyorum, icabında bir öğün kebap yiyorum.

Siz Tip 1 diyabetli misiniz, yoksa Tip 2 mi?

Benimki Tip 1 diyabet. Günde beş kez insülin iğnesi yapıyorum. Ama hiç zor gelmiyor. Hiçbir şeyin de eksikliğini hissetmiyorum. Meyvemi yiyorum, özel tatlandırıcıyla diyet tatlımı yapıp yiyorum, ama sürekli önlemim var. Yanımda hep meyve suyu taşırım. Geçen akşam bir yere yemeye davetliydim. Otomobilden inmeden şekerimin düştüğünü hissettim. Hemen meyve suyumu içtim, dengeledim, öyle gittim. Yoksa kötü olurdum. Aşırı heyecanlarda da şekerim düşüyor veya çıkıyor. Televizyonda duygusal bir film izliyorum, şekerim hemen 400'e fırlıyor. Kendi kendime terapi yapıyorum. El işleriyle uğraşıyorum. Son uğraşım, bu kurs. Burada hem kurs öğretmenim hem arkadaşım olan Hafize Manav'ın öğrettikleriyle kendi bilgilerimi birleştirerek ortaya güzel bir şeyler çıkarıyorum. Bu da beni hem mutlu ediyor, hem de her şeyden uzaklaştırıyor.

Ailenizde diyabetli var mı?

Hayır yok. Ben hastalığımın nedeninin daha çok sinirsel olduğunu düşünüyorum, son zamanlarda biraz fazla kilom da vardı. Sonra zayıfladım ama şimdi yine biraz kilo aldım. Dolu dolu yemezsem, yaptığım iğnenin dozu az ya da çok geliyor. Okuyucularınıza bir şeyi önermek istiyorum. Lütfen herkes düzenli beslenmeye özen göstersin. Ben eskiden öğlen 3'e kadar hiçbir şey yemezdim. Metabolizmanızı bozdunuz. Evet, metabolizmam bozuldu. Bir kahve içerdim, kahvaltı etmezdim. Saat 3'te açlıktan elim ayağım titrerdi, bir lokma bir şey yerdim. Sabah kahvaltısı çok önemli. Düzensiz beslenme beni olumsuz etkiledi. Oyun öncesi bir şey yemezdim. Şimdi yiyorum, oyun sırasında da her yerde meyve suyum var. Çok üzüldüler ama onları da hazırladım. Şekerim düşüyor dediğim anda hemen bana yemek hazırlayıp getirirler. Onlaraşekerim düşerse ne yapmaları gerektiğini, iğne yapmayı öğrettim. Kızımın arkadaşı diyabetli olduğu için ondan bilgiler edinip bana aktarıyor. İnsanlar yaşadıkça birçok sorunla karşılaşıyor. Ben çok hızlı yaşıyordum, çok yük almıştım. Şimdi bu yükleri azaltmaya çalışıyorum.

Seyahatlerde sorun çekiyor musunuz?

Önümüzdeki günlerde ABD'ye gideceğim, sorun olur mu diye rüyalarıma giriyor. ABD artık çok hassas. Doktorumdan diyabetli olduğuma dair rapor alarak elçiliğe göndereceğim, yoksa ensülin iğnelerimle ilgili sorun çıkabilir.

'Yeter Anne' adlı TV dizisinde oynuyorsunuz. Haftada kaç gün çekime gidiyorsunuz?

İki üç gün gidiyorum. Çok keyif alıyorum, Dizide çok güzel bir ekiple çalışıyorum. Haftada dört beş oyun oynuyorum. Zaman kalmıyor. Bu arada yaşadıklarımı komik yönüyle anlatan, arada çok komik şeyler de var tabii, bir 'stand up' yapmayı düşünüyorum. Güleriz ağlanacak halimize misali hem traji-komik, hem de komik şeyler var. Bir diyabetlinin yaşadıklarını anlatarak bu arada insanları da bu konuda bilinçlendirmeyi hedefliyoruz.



Halle BerryHalle Berry, dünyaca tanınan bir aktris. Geçtiğimiz yıl aldığı Oscar ödülü ile yeteneği tescillenmiş bir oyuncu. Kimi zaman bir James Bond kızı, kimi zaman da güzellik kraliçesi. Bütün bunların yanı sıra o aynı zamanda bir diyabetli. Halle Berry’ nin diyabetle tanışması ve hastalığını kabul etme öyküsü ilginç. Berry’e diyabet hastalığı teşhisi (Tip I yani insuline bağımlı tür) 20’li yaşlarının başında konmuş. İlk önceleri hastalığını kabullenip, düzenli bir şekilde tedavi olma yerine hastalığı reddetmeyi seçmiş. Çünkü set aralarında insülin iğnesi olmak için izin istemekten utanmış, çevresine hastalığını bir türlü söyleyememiş.

O günlerde geçirdiği ciddi bir kriz sonrası ise yaptığı yanlışın farkına varmış. Halle Berry artık diyabetini kabullenmiş durumda ve düzenli egzersiz ile doğru beslenmeyi yaşamının bir parçası haline getirmiş. Hastalığını herkes biliyor ve Berry Amerika’daki diyabet kuruluşlarının önemli bir bağışçısı olmakla da tanınıyor.




'Keşke hiç acıkmasam'Her yaştan insanı pençesine alabilen diyabet, birçok ünlüde de görülüyor. Bunlardan biri de, 35 yaşında çocuk yapmaya karar verdiğinde 'reaktif hipoglisemi'si olduğunu öğrenen oyuncu Müjde Ar. Aslında bu sorun Müjde Ar' da çocukluğundan beri varmış ama farkında değilmiş:

Ben çocukluğumda da çok sık acıkırdım. Ortaokulda son derslerde hep bayılırdım. Sabah erken kahvaltı et, okulda bir şey yeme, meğerse hipoglisemiden oluyormuş, bilmiyordum. Bu hastalık başıma gelince hem çok okudum, hem de kendi bedenimi daha iyi tanıdım. ABD'ye gittim, tüm tahlillerimi yaptırdım. Bilinçli olmak zorundasın. Hastalığımı bayağıciddiye aldım.

Öğrendikten sonra neler değişti?

Daha önceden yaşadığım bir sürü şeyin yanıtını veremiyordum, bu açıdan rahatladım. Gece birçok kez tuvalete kalkmak, sürekli bitkinlik, yemek sonrası hemen uykumun gelmesi gibi şikâyetlerim vardı. Eskiden acıkınca başım müthiş ağrıyordu, o geçti. Geceleri uykudan kalkıp yemek istiyordum, oyuncu olduğum için kilo almamak amacıyla kendimi tutuyordum.

Günlük yemek listenizde neler var?

Bu sabah 07.00'de kahvaltıda iki incecik dilim kızartılmış siyah ekmek, yağsız dil peyniri ve bir domates yedim. Saat 10.00' da açlıktan gözüm döndü. 11.00'de bir tas yağsız kısmından tavuk suyuna şehriye çorba içtim. Bu beni 13.00'e kadar tuttu. Saat 13.00'te bir tabak bakla ile yer elması yedim. Bu yemeğin kalanını saat 15.00 gibi yiyeceğim. Saat 17.00 gibi bir fincan yağsız süt içeceğim. Saat 19.00 gibi de yine önceden aldığım söğüş hindi etini yiyeceğim. Eğer çekimimiz gece uzarsa süt ve yoğurtla devam edeceğim. Diyetimi çok sıkı uyguluyorum ama uygulamazsam hiç enerjim olmuyor, çalışamıyorum.

Haftada beş gün çok düzenli spor yapıyorum. Yüzme ve yürüyüş gündelik yaşamımın bir parçası haline geldi.

Diyetinizi hiç bozmaz mısınız?

Diyetimi pazar günleri bozuyorum. Pazar sabahları 2.5-3 saat spor yapıyorum. Sonra ona güvenerek simitli, peynirli güzel bir kahvaltıyapıyorum. Ama reçel, bal asla yemiyorum. Bu arada Çin, Japon, Vietnam mutfaklarında usta aşçı oldum. Buharda yağsız sebze pişiriyorum. Çok iyi yemek yapmayı öğrendim. Makarnanın, pirincin siyahını tercih ediyorum. Şeker, beyaz ekmek, beyaz makarna tamamen hayatımdan çıktı.Bol meyve yiyorum.

Aileden gelen şanssızlıklar var. Annemden diyabet, babamdan kolesterol almışım. 25 yıldır kızartma yemem, sevmem ama kolesterolüm 400.

Davetlerde ne yiyip içiyorsunuz?

Alkolle aram hiçbir zaman iyi olmadı. Maden suyu alıyorum, aman biraz kendim için arsızlık yapayım dersem kuruyemiş yiyorum. Açık büfe yemeklerden zaten eskiden de hoşlanmazdım, salata, sebze, çok iyi bir mutfaksa kuzu eti alıyorum.

Bu hastalıkta sizi en çok ne zorluyor?

Çok özlediğim, ah yiyeyim dediğim şeyler yok. Beni en fazla rahatsız eden şey yiyebilecek bir şey bulma mecburiyeti ve bütün hayatının acıkacağın anda ne yapacağın paniği üzerine kurulu olması. O panik de hastalığı öğrendikten sonra oldu. Hayatta en imrendiğim kişiler saatlerce acıkmayanlar. Bunlardan biri de Ercan (Karakaş).Sabah kahvaltı ediyor, akşama kadar hiçbir şey yemeden eve dönüyor. Hiç acıkma hissi olmayan biri olmak isterdim. Açlık beni inanılmaz rahatsız ediyor.

Adacık nakli mi, pankreas nakli mi, tıp geri kalan ömrüm için bu hastalığa bir çare bulacaksa ilk ben yaptıracağım.



                                          Zeki Alasya
Diyabetle tanışmam sürpriz olmadı. İnsanlar başlarına gelebilecekleri bildikleri halde ihmalden midir? Boş vermişlikten midir? olayları görmezden gelirler.

Benimki iyice bir traji komik çünkü; olayın farkına varmam için bir sürü neden vardı. Ailemin bütün fertleri diyabetli belli yaşlarda annem babam ve abilerimde diyabet ortaya çıkmıştı.

Ben de o yaşlara gelmiştim. Topkapı Hastanesi 'nde Hastane dizisini çekiyorduk. Hemen hergün Laboratuvarın önünden geçiyorduk. Laboratuvarın başında çok sevdiğimiz bir ablamız, bize iyilik yapmak için "arada bir gelin size kan kontrolü yapalım" diyordu. Ama diyabet olabileceğimi düşünmüyordu. Israrla "lipid bakalım, kolesterol bakalım, kan değerlerini bir değerlendirelim" diye yırtınıp duruyordu. Ama dinleyen kim. Diyabetin tipik belirtileri; ağız kuruması, akşam üstlerine doğru uyku hali, sık idrara çıkma ihtiyacı gibi, bunları ciddi birer uyarı olarak dikkate almam gerekiyordu.

Bir İtalya seyahatinde yaşadığım bir olayı -acaba abartıyor muyum diye kendi kendime düşündüğüm- bir dışarı çıkma ihtiyacı oldu. Floransa'da Pisa'ya bir günlük tur düzenlenmişti. Yol bir buçuk saat sürüyor. Otobüse binmeden önce son defa tuvalete gittim. Yolculuğun sonlarına doğru çok kötüleştim, inip tuvalet sordum. Bir yer gösterdiler, dehşet uzaklıkta. Atletleri kıskandıracak bir rekorla, ihtiyacımı görebildim ve bu şartlarda bir Avrupa seyahati yaptım.

Ailemdeki fertlerin hemen hemen tümünün diyabetli olması beni düşündürdü. Serde biraz boşvermişlik var ya, o tarafım çok kötü. Bir yıldan beri süren bu uyarıların sonuna gelmiştim.

Diyabetli olduğumu üç yıl önce öğrendim. Hemen bir tedaviye başlandı. Bir ay on gün içinde şekerim normale indi. Nedense diyabet hastalığı insanların moralini bozuyor. Benim moralim bozulmadı, fakat bir boş vermişlik var. Sağlığına çok dikkat eden biri değilim, evhamlı da değilim. Düşünüyorum da, keşke biraz hastalık hastası olsaydım. Çok daha uzun yaşardım.

Bir süre durumumu ciddiye aldım ve tedaviye başladım, rejim yaptım. Bir hafta içinde idrara çıkma sıklığı normale döndü.

Çok ideal bir diyabet hastası gibi değil ama, çok da ihmal etmeden geldim o zamandan bu zamana.

DİYABETİN KOMPLİKASYONLARI

Prediyabetik (gizli diyabet) süreçte bile kardiyovasküler hastalık riski orta derecede artar. Diyabet gelişimi ile birlikte bu risk çok yükselir. Diyabetlilerde kalp damar hastalığı görülme ihtimali sağlıklı bireylere göre 2-5 kat kadar artar. Diyabetin kronik komplikasyonlarının da bu safhada ortaya çıkan değişikliklerle ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Sıkı şeker kontrolü sağlamanın yanısıra kan basıncı ve lipidlerin de hedef düzeylere düşürülmesi ile bu komplikasyonların azaltılabileceği klinik çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bununla beraber bu hastalığın toplum sağlığına yükü çok yüksektir. Ancak diyabetlilerde komplikasyon gelişince hasta maliyetleri duruma göre 10-100 kata kadar artar.

Diyabete bağlı komplikasyonları temel iki başlıkta toplamak mümkündür.

1-Diyabetin kronik (müzmin) komplikasyonları,

2-Diyabetin akut (hızlı gelişen) komplikasyonları olarak sıralanabilir.

Diyabet Zamanla Kalp, Damarlar, Göz, Böbrek ve Sinirlerde Yapısal Değişikliklere Yol Açabilir.

Diyabetin kronik komplikasyonlarını temel 3 başlıkta toplamak mümkündür. Bunlar:

1-Küçük damarlarda oluşan komplikasyonlar
2-Orta ve kalın damarlarda oluşan komplikasyonlar
3-Diğer komplikasyonlar olarak sınıflandırabiliriz.
  • Kardiyovasküler hastalıklar: Diyabet koroner arter hastalığı ve inme riskini 2-5 kat artırır. Diyabetlilerin %60-75'i kardiyovasküler hastalıklar (koroner arter hastalığı ve inme) nedeniyle kaybedilmektedir.
  • Diyabetik ayak ülserleri: Diyabetlilerde hem periferik nöropati (sinir duyarlılığında azalma) hem de iskemi sebebiyle ayak ülserleri ve nihayetinde amputasyonlar sık görülür. Çalışmalar, travmatik nedenler dışında, ayak amputasyonuna yol açan sebeplerin %50'sinin diyabetten kaynaklandığını göstermektedir. Dünyada her 30 saniyede bir, diyabetik ayak ülseri nedeniyle bir hastanın ayağının kesildiği tahmin edilmektedir . Ülkemizde her 5 diyabetliden birinde değişik düzeylerde ayak kesilmeleri görülmektedir.
  • Diyabetik retinopati: Diyabet doğumsal hastalıklar dışında, körlüğe neden olan ilk üç hastalık içinde yer almaktadır. Diyabetin bu komplikasyonu retinadaki küçük damarların uzun süreli hiperglisemiye bağlı olarak tahrip olması sonucu gelişir. Diyabet süresi 15 yıla ulaşan diyabetlilerin %2'sinde körlük ve %10'unda ciddi görme kaybı geliştiği bilinmektedir.
  • Diyabetik nefropati: Diyabet, en önemli kronik böbrek yetersizliği nedenlerindendir. Diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların %50'si diyabetlidir. Diyabetli hastaların %10-20'si böbrek yetersizliği nedeniyle kaybedilmektedir.
  • Diyabetik nöropati: Uzun süreli diyabetin periferik ve otonom sinirlerde yol açtığı bozukluklardır. Diyabetlilerin %50-70'inde diyabetik nöropati gelişir. En sık görülen belirtiler ayaklarda (ve bazen ellerde) uyuşma, yanma, karıncalanma, ağrı ve güçsüzlüktür. Bu belirtiler, nöropatinin en sık görülen şekli olan distal simetrik polinöropatiye bağlı olarak gelişmektedir. Çok daha farklı belirtilerle ortaya çıkan nöropatilerde vardır.
  • Diyabetik otonomik nöropati: Kendiliğinde otonom olarak çalışan organların fonksiyonlarındaki bozulma sonucu ortaya çıkar. Baş dönmesi, şeker düşmesini algılamada bozukluk, yenilen gıdaların düzenli bir şekilde hazım edilememesi, gaita ve idrar kaçırma gibi şikayetler görülür. Ayrıca hem kadın ve hem de erkeklerde cinsel fonksiyon bozuklukları görülebilir.
Diyabetin Akut Komplikasyonları:
Diyabetin akut komplikasyonları denince:
1-Diyabetik ketoasidoz koması: Kanımızda insülin hormonunun hiç kalmaması ya da dolaylı olarak yetmemesi sonucu hızla gelişen koma tipidir. Saatler içinde gelişir. Çok fazla sıvı kaybı vardır. Kan şekeri genellikle 250-500 arasıdır. Kan ve idarada keton cisimcikleri saptanır. Hastanın kanında asidoz denen bir durum oluşur. Öldürücü bir tablodur. Tekrarlamaları mutlaka önlemek gerekir. Tedavisi hastane şartlarında yapılmalıdır.
2-Hiperosmolar nonketotik koma: Her yaşta görülebilir. Ancak daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkar. Sinsi ve yavaş yavaş gelişir. Kanımızdaki sıvı kaybı daha fazladır. Ortalama 6-9 litre sıvı kaybı olur. Şuur bulanıklaşır. Başka hastalıklarıda olan yaşlılarda ölüm ihtimali fazladır. Tedavisinde sıvı tedavisini dikkatli yapmak gerekir. Tedavi mutlaka hastane şartlarında yapılmalıdır.
3-Laktik asidoz koması: Özllikli bir koma tipidir. Tanı hastane şartlarında konur. Tedavisi mutlak hastane de yapılmalıdır.
4-Hipoglisemi komaları anlaşılır: Çok hızlı gelişir. İnsülin ve ağızdan şeker düşüren bazı ilaçlarla daha fazla gelişir. Şuuru bulanık olanlarda hemen ağızdan şeker verilmelidir. Şuuru kapalı olanlarda ise "Glukagon" ignesi ya da damarda %5, 10, 20, 30, Dekstroz (şekerli serum) verilmelidr. Hipoglisemi olduğu düşünülen hastaya müdahale çok hızlı yapılmalıdr. Hemen veya en geç 1-2 dk içinde yapılması gerekir.

DİYABETLİ BAKIMI

Diyabetli bireyler her açıdan özel ve özenli bir bakıma ihtiyaç duyarlar. Diyabetli bireylerde cilt bakımı, tırnak bakımı, insülin yapılan yerlerle ilgili ve insülin pompası kullananlarda ise enjeksiyon yerleri ile ilgili özel bakıma ve bakım bilgilerine ihtiyaç vardır. Bunların yanı sıra seyahatler, uzun yolculuklar, okul dönemi, gebelik ve ileri yaşlarda olan diyabetik bireylerin çok daha farklı bakım ihtiyaçları oluşur. Ayak bakımı özellikle çok önemsenmelidir. Her akşam ayaklar ılık sabunlu su ile yıkanıp, çok iyi kurulanmalıdır. Ayakta görülen cilt kalınlaşması ve çatlamalar ayak parmak aralıkları hariç uygun bir kremle yumuşatılmalıdır. Tırnak kesimi için banyodan sonra tırnaklar yumuşak iken tırnak düz olarak kesilmeli ve tırnaklar tahta törpü ile törpülenmelidir. Ayak tırnaklar çok dipten kesilmemeli ve yaralanmaya izin verilmemelidir. En ufak bir yara bile hemen doktora danışılmalıdır. Yara yeri kendiliğinden düzelir diye beklenmemelidir.
İnsülin yapılan yerlere dikkat etmek gerekir. İnsülin yapılan yerlerin yanı sıra ellerimizde temiz olmalıdır. İnsülin pompası kullananlarda enfeksiyonden korunmak için temizlik ilkelerine özellikle uyulmalıdır. Bu bakımlar ile ilgili doktorunuz ve bu konuda eğitim almış diyabet hemşirelerinden detaylı bilgiler alınabilir.

DİYABETLİ PSİKOLOJİSİ

Sağlığımızla ilgili herhangi akut ya da kronik ciddi bir durum, bizde psikolojik tepkiler oluşmasına neden olabilir.
Bu tepkiler tamamen doğal ve sağlıklıdır. Bu durum, özellikle kişinin bir uyum sağlama sürecine gereksinim duyduğu uzun süreli veya ömür boyu sürecek hastalıklarda ortaya çıkar. Hastalığın ve tedavisinin yarattığı gerginlik, kişinin uyum kapasitesini tüketerek, psikolojik tepkiler ortaya çıkmasına neden olabilir. Ancak şunu da belirtelim ki, bu tepkileri herkes yaşamak zorunda olmadığı gibi bunların şekli veya şiddeti de kişiden kişiye değişebilir.
Yaşam boyu süren bir hastalık olan diyabet tanısı konduktan sonra, yaşam tarzınızda zaman zaman sizi oldukça zorlayacak değişiklikler yapmak zorunda kalırsınız. Bu değişiklikler sadece sizin değil, aynı zamanda ailenizin de yaşamını etkileyen bir boyutta olabilir.
Diyabet tanısı alan bir kişi olarak sizin ve ailenizin, uyum sürecinde yaşayabileceğiniz psikolojik tepkiler şöyle sıralanabilir:

İnkar

Size doktor tarafından konulan "Diyabetes Mellitus" tanısı almadığınızı ya da bu hastalığın bir süre sonra geçeceğini düşünebilirsiniz. İlaçlarınızı almayı ya da kan şekeri düzeyinizi ölçmeyi bilinçli olarak ihmal edebilir, sağlıksız yiyeceklere yönelebilir. Aile üyeleri de mümkün olduğunca diyabet hastalığı hakkında hiç bir şey düşünmemeye çalışabilir.

Öfke

"Neden ben?" şeklinde düşünüp ailenize ya da arkadaşlarınıza karşı öfke duyabilirsiniz. Özellikle çocuk ve ergen hastaların aileleri kendilerine, eşlerine ya da doktorlara karşı kızgınlık hissedebilirler. Aslında bu durumda kızgınlık duyulan, diyabetin kendisidir.

Depresyon

Kendinizi üzgün, yorgun ya da ümitsiz hisedebilir, diyabetin hayatınızı mahvettiğini düşünebilirsiniz. Aynı zamanda, aile üyeleri de depresyon yaşayabilirler. Sık sık ağlayarak, diyabetle ilgili en olumsuz olasılıkların ileri yıllarda kendilerinde de gelişeceği düşüncesinde yoğunlaşabilirler.

Korku ve Kaygı

Diyabetiniz ve yaşamınızdaki diğer şeyler hakkında endişe duyabilirsiniz. Tip 1 diyabet tanısı almışsanız, insülin iğnelerinden çekinebilirsiniz. Hipoglisemik reaksiyonlar (kan şekerinin ani düşmesi) sırasında yaşananlar sizi korkutabilir. Yaşam boyu sizinle beraber olacak bir hastalığa sahip olma düşüncesi sizde panik duygusu yaratabilir. Ayrıca aileniz de tedavide yanlış ya da eksik birşey yapabilecekleri endişesini taşıyabilirler.

Suçluluk

Diyabetli olmanızın sizin hatanız olduğunu düşünebilirsiniz. Ailenin geri kalanının yaşamlarını kısıtladığınız ve bir şekilde yaşam tarzlarını değiştirmek zorunda bıraktığınız düşüncesiyle suçluluk hissedebilirsiniz. Çocuk ve ergen diyabetlilerin aileleri ise, hastalığı kendi hatalarıymış gibi hissedebilirler ya da daha erken fark etmedikleri için kendilerini suçlayabilirler.
Buraya kadar anlatılanlar, sizi korkutmasın. Hem diyabet tanısı alan kişi, hem de ailesi için kızgınlık, üzüntü, şaşkınlık ya da diğer duyguları hissetmek son derece doğal ve sağlıklıdır. Unutulmamalıdır ki, tüm bu duygusal karışıklık esnasında hem diyabetli bireye, hem de ailesine yardımcı olabilecek çeşitli yöntemler bulunmaktadır.

Psikolojik Tepkilerle Nasıl Baş Edebilirim?

İnkar İle Baş Etme

Destekleyici aile üyeleri ve arkadaşlarınızla diyabet hakkında konuşun. Hastalık hakkında olabildiğince bilgi edinmenizin ve yakın çevreden bir diyabetik birey ile paylaşımlarda bulunmanızın da hastalığınızı kabul sürecinde size yararı olacaktır.

Öfkeyi Yatıştırma

Fiziksel bir aktivite, duyguların yazıya dökülmesi, derin nefes alıp 10'a kadar sayma gibi gevşeme egzersizleri, öfkeyi yatıştırmak için kullanılabilecek yöntemlerden bazılarıdır.

Depresyon, Korku ve Kaygı ile Baş Etme

Duyguların bir aile üyesi ya da bir arkadaş ile paylaşılması, düşünce ve duyguların yazılması, yürüyüş ya da egzersiz yapılması, tüm ailenin birlikte yapabileceği bir aktivite planlanması, bir süreliğine de olsa diyabeti düşünmemenizi sağlayabilir.

Suçluluk Duygusundan Kurtulmak

Neden bazı insanların diyabeti olduğunu kimse bilmemektedir. Hiç kimse diyabet hastalığının gelişmesine neden olabilecek bir şey yapamaz. Diyabetin kendi yaptığınız bir hatanın sonucunda ortaya çıkmadığı konusunda rahat olun.
Diyabet tanısına verilen duygusal tepkilerle baş etmede öncelik, bilgi ve duyguların paylaşılmasıdır. Yukarıda anlatılan yöntemlere ve kendi çabalarınıza rağmen hala kendinizi sıkıntıda hissediyorsanız, hastalığa uyum süreci uzamışsa ya da duygularınızın şiddetinde zaman içerisinde bir azalma olmadıysa, hem sizin, hem de ailenizin psikolojik profesyonel yardım almanızda fayda vardır. Doktorunuza bu sıkıntılarınızdan bahsederseniz, sizi uygun bir uzmana yönlendirecektir.
Buraya kadar ilk kez diyabet tanısı almış olan kişilerde hastalığa alışma sürecinde ortaya çıkabilecek psikolojik tepkilerden ve bu tepkilerle nasıl başa çıkabileceğimizden bahsettik.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, diyabet hayatınız boyunca sizinle birlikte olacak bir durumdur. Dolayısıyla, onunla ilk tanışmamızda verilen psikolojik tepkiler ortadan kalksa bile, zaman içerisinde diyabetin mükemmel tedavisi için lazım olanları (düzenli olarak ilaç kullanmak ve yemek yeme zorunda olmanız, yiyeceklerinize dikkat etmeniz, insülin iğnesi kullanıyorsanız, zamanı geldiğinde her işi bırakıp ya da tatil günü bile erken kalkıp iğnenizi yapmanız gibi) yerine getirmekten dolayı bir bıkkınlık ortaya çıkabilir. Hastalıkla ilgili herhangi bir sorun moralinizi bozabilir. Ağızdan aldığınız ilacın yerine bundan böyle her gün insülin iğnesi kullanmanız gerektiğinin söylenmesi ya da diyabete bağlı başka bir rahatsızlığın (göz, böbrek veya kalp rahatsızlıkları gibi) ortaya çıkması, sizde çaresizlik, mutsuzluk, korku ya da hüzün gibi duygusal tepkiler oluşmasına neden olabilir. Ayrıca, zaman zaman kan şekerinizin ani düşmesi de sizde korku yaratabilir.
Diyabetik bireylerin bir çoğunun yaşadığı bir başka korku ise, kendilerine diğer insanlardan farklı davranılmasıdır. Bazılarınız diyabetiniz olduğunu açıkça söylerken, bazılarınız ise karşınızdakini iyi tanıyana dek gizlemeyi tercih edebilirsiniz. Bu da, doğal davranamadığınız ve bir şeyleri gizlemeye çalıştığınız için sizde sıkıntı yaratabilir.
Yukarıda bahsettiklerimiz, diyabetin getirdiği zorluklarla mücadele ederken karşınıza çıkabilecek ve pek çoğunuzun dönem dönem yaşadığı psikolojik sorunlardır. Aslında sağlıklı bir yaşam için her insanın sizin gibi düzenli ve sağlıklı yiyeceklerle beslenmesi, egzersiz yapması ve düzenli yaşaması önerilir. Diğer insanlardan çok farklı bir yaşam sürüyor gibi görünürken aslında siz sağlık için her insanın yapması gerekeni yapıyorsunuz. Dolayısıyla, yapmak zorunda olduklarınızı bir zorunlulukmuş gibi değil de, sağlıklı bir yaşam için yaptığınızı düşünürseniz kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz.

20 Temmuz 2012 Cuma

DİYABET TERİMLERİ

Alfa hücreleri: Pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan ve glukagon üreten hücreler
Aseton: Vücut yağlardan enerji elde ettiğinde ortaya çıkan ve ketonlar olarak adlandırılan maddelerden biri
Aspartam: Düşük kalorili yoğun bir tatlandırıcı
Balayı dönemi: İnsülin tedavisine başlandıktan kısa bir süre sonra dozunun azaltıldığı dönem
Berrak insülin: Kristalize insülin
Beta blokerler: Stres hormonlarının kalp damar sistemi üzerindeki etkilerini bloke eden ilaçlar
Beta hücreleri: Pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan ve insülin üreten hücreler
Diyabet: Yüksek kan şekeri ile karakterize pankreas rahatsızlığı
Diyabet komplikasyonları: Yeterli düzeyde kontrol edilemeyen kan şekerinin kısa ve uzun vadeli olumsuz sonuçları
Diyabetik amyotrofi: Diyabete bağlı olarak belli sinirlerin hasarı sonucu bacaklarda ağrı ve/veya güç kaybı ile seyreden nadir bir durum.
Diyabetik koma: Genellikle ketoasidoz ve bilinç kaybı ile birlikte bulunan aşırı kan şekeri yükselmesi sonucu görülen bilinç yitimi
Diyabetik nefropati: Şeker hastalığı seyrinde ortaya çıkan böbrek rahatsızlıkları
Diyabetik nöropati: Şeker hastalığı seyrinde ortaya çıkan sinir sistemi rahatsızlıkları
Diyabetik retinopati: Şeker hastalığı seyrinde ortaya çıkan göz rahatsızlıkları
Enjektör: İğne yapmaya yarayan cihaz
Fruktoz: Doğal olarak meyvelerde bulunan şeker
Gestasyonal diyabet: Gebelik sırasında oluşan şeker hastalığı
Glikojen: Karbonhidratların karaciğerde depolanma şekli
Glikolize hemoglobin: Kan şekeri kontrolünün ne kadar "yeterli" olduğunu gösteren kriterlerden biri
Glikoz: Karbonhidratların sindirimi sonu açığa çıkan bir şeker türü
Glikoz tolerans testi: Diyabet tanısı için kullanılan test
Glikozüri: İdrarda glikoz bulunması
Glokom: Göz küresinin içindeki basıncın artmasına neden olan hastalık
Glukagon: Kan şekerini yükselten ve pankreasın alfa hücrelerinde üretilen bir hormon
Hemoglobin: Alyuvarlardaki renk veren madde, glikozun bağlandığı bölüm
Hiperglisemi: Kan şekerinin yükselmesi
Hipoglisemi: Kan şekerinin düşüklüğü
Hormon: İç salgı bezlerinden kana verilen protein yapısındaki madde
İmpotans: İktidarsızlık
İnsülin: Kan şekerini dengeleyen ve pankreasın beta hücrelerinden salınan hormon
İnsülin reaksiyonu: Kan şekeri düşmesinin diğer adı
İntradermal: Cilt içine
İntramusküler: Kas içine
Kalori: Enerji veya ısı ölçü birimi
Ketoasidoz: İnsülin eksikliğine bağlı olarak yağların yakılmasının sonucunda keton ve asit oluşumu ile seyreden ciddi bir durum.
Keton: Enerji elde etmek üzere vücuttaki yağlar kullanıldığında açığa çıkan asit yapısındaki madde
Ketonüri: İdrarda aseton ve keton bulunması
Ketoz: Kanda keton cisimciklerinin aşırı artması
Lipoatrofi: İğne yapılan yerde yağ dokusunun azalması
Pankreas: Sindirim sistemine dahil olan ve insülin salgılayan, midenin arkasında yer alan bez
Sakarin: Kalori içermeyen sentetik bir tatlandırıcı
Sülfonilüreler: Pankreasın insülin salgılanmasını uyararak kan şekerini düşüren haplar
Tip 1 Diyabet: Yalnızca diyet veya haplarla tedavi edilmeyen insüline bağımlı diyabet
Tip 2 Diyabet: İnsüline bağımlı olmayan diyabet
Toksemi: Toksinlerin (zehirlerin) emilimi sonucunda vücudun zehirlenmesi

DİYABET NEDİR?

                                              

Kan şekeri, glukoz vücut için gerekli olan enerjiyi sağlar. İhtiyaçtan fazla şeker, gerektiğinde kullanılmak üzere karaciğer ve yağ hücrelerinde depolanır. Şekerin vücutta enerji olarak kullanılması ve depolanması için insüline gereksinim vardır. İnsülin şekerin kanda yükselmesini önleyen bir hormondur, midenin arkasında pankreas adlı organın beta hücrelerinde yapılır ve kana salgılanır. Yemekten sonra kan şekeri yükselince pankreastaki insülin yapan hücreler uyarılır ve kana insülin verilir. İnsülin kan şekerinin hücre içine girmesini sağlar. Böylece kan şekeri normal düzeyde tutulur, yükselmez. Hücrelere giren şeker burada yakılır ve enerji olarak kullanılır. İnsülin eksikliğinde veya etkisizliğinde şeker hastalığı "diyabet" ortaya çıkar. Kanda şeker miktarı artar ve böbreklerden idrarla dışarı atılır. Diyabet : vücudun kan şekerini uygun şekilde kullanamaması ve depolayamamasıdır.

Diyabetin iki tipi vardır:

1) Tip I diyabet (insüline bağımlı diyabet) Bu hastalarda pankreastan insülin yapımı ya çok azalmış veya durmuştur. Bu durumda kanda insülin yoktur. Kan şekeri düzeyini dengelemek için dışarıdan insülin vermek zorunludur. Genellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde, yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkar.
2) Tip II diyabet (insüline bağımlı olmayan diyabet) Bu hastalarda pankreasta ileri yaşlara kadar normale yakın düzeyde insülin yapımı vardır. Hatta bazen normalden fazla bile insülin yapımı söz konusu olabilir. Ancak insülin yeterli etkiyi sağlayamamaktadır. Şişmanlık ve yanlış beslenme insülinin istenen etkiyi göstermesini engeller, kan şekeri yükselir. Hastaların çoğunluğu 40 yaşın üzerinde ve şişmandır, ailelerinde diyabetli akrabaları vardır.

KİŞİ DİYABET OLDUĞUNU NASIL ANLAR?

Diyabetli kişilerde sıklıkla aşağıdaki belirtiler görülür;

Aşırı susama ve su içme
Sık sık idrara çıkma
Kilo kaybı
Aşırı iştah ve çok yeme
Bulanık görme
Cilt enfeksiyonları
İyileşmeyen yaralar
Halsizlik

Tip I diyabetin belirtileri daha erkan yaşlarda ortaya çıkar. Tip II diyabetli hastaların bir kısmında teşhis edildikleri anda yukarıdaki şikayetler söz konusu olmayabilir.

Kimlerde diyabet gelişebilir?

Diyabet herkeste söz konusu olabilir.
Yakın akrabalarında diyabet olanlar risk altındadırlar.
Yaş artışıyla beraber diyabet gelişme riski artar.
40 yaşın üzerinde ve şişman kişiler diyabete yatkındırlar.
Gebelikte diyabet gelişen kadınlarda ileriki yıllarda Tip II diyabete yakalanma sıklığı çok fazladır.
Eğer bir kişide Tip II diyabet varsa ailenin diğer üyeleri de risk altındadır.

Tip II diyabet için risk faktörleri

Aşırı kilo
Hareketsiz yaşam tarzı
Ailede diyabet hikayesi

Vücut Kitle İndeksi (BMI) 30 ve üzerinde olanların diyabete yakalanma riski normal kişilere göre 5 kat fazladır.

DİYABET TANISI

12-13 saatlik açlık kan şekerine bakılması uygundur.
?Açlık kan şekeri 126 mg/dl'den yüksek ise,
Diyabet belirtileri bulunuyor ve rastgele ölçülen kan şekeri düzeyi 200mg/dl'den yüksek ise,
Şeker yükleme testi sırasında kan şekeri düzeyi 200mg/dl veya üzerinde ise,

Yukarıdaki kriterlerden birisi söz konusu ise o kişi diyabetli olabilir ve doktora başvurmalıdır. Şeker Yükleme Testi olarak bilinen Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT), diyabet tanısında çok önem taşır. Doktor önerisi ile yapılmalıdır.

Açlık kan şekeri ve OGTT’nin yanı sıra diyabet takibinde kullanılan diğer laboratuvar testleri de aşağıdaki gibidir:

HbA1c yaklaşık 1-3 ay boyunca ortalama kan şekeri düzeylerini yansıtan bir test parametresidir. Diyabetli hastada, uzun dönemde yapılan tedavinin etkinliğinin ve hastanın tedaviye uyumunun izlenmesinde önemlidir. HbA1c bu yönde değerli bir testtir.

Fruktozamin; Yaklaşık 2 hafta boyunca ortalama kan şekeri düzeylerini yansıtır.

C-peptid; İnsülin tedavisi gören diyabetik hastalarda vücut insülin deposunun göstergesidir. Pankreas tarafından yapılan insülin düzeyini yansıtır.

DİYABET NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Diyabet tedavisinde öncelikle diyabetlinin eğitimi önemlidir. Diyabetli kişiye takip ve tedaviye ilişkin gerekli bilgiler verilmelidir. Edinilen bilgilerin günlük yaşama uygulanması ve sürekliliği önemlidir. Diyabetin tedavisinde insülin enjeksiyonları, diyabet ilaçları ve beslenmenin düzenlenmesi kadar günlük egzersiz de önemli bir tedavi yoludur. Düzenli ve bilinçli yapılan egzersiz vücudun insülini daha etkili kullanmasına yardımcı olarak, kan şekeri düzeyini düşürür.

Diyabet tanısı konulmuş kişiler en az altı ayda bir defa diyabet uzmanı bir endokrinolog tarafından kontrol edilmelidir. Yılda bir defa göz hastalıkları uzmanına kontrollerini yaptırmalı, diyabet konusunda uzman bir diyetisyen ve egzersiz fizyolojistinin programlarını dikkatli bir şekilde uygulamalıdır.

Diyabetli kişiler aynı zamanda günlük kan şekeri düzeylerindeki değişiklikleri izleyebilmek için evde kan şekeri ölçüm cihazlarını kullanmasını öğrenmelidirler. Bu uygulama dengeli beslenme, egzersiz ve ilaç uygulamalarının ne ölçüde istenen sonucun elde edildiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.

Tip II diyabeti olanlarda kilo fazlalığı varsa diyet, spor ve zayıflama ile diyabet kontrol altına alınabilir. (Bakınız "Obezite" broşürümüz)

Diyet;

Hastanın diyabetinin tipine yani Tip I veya Tip II oluşuna,
Yaşına,
Kilosuna,
Yüksek tansiyon, damar sertliği gibi durumların olup, olmamasına,
Kullanılan ilaçlara göre doktor tarafından düzenlenmelidir.

Egzersiz;

Kan şekerini düşürür ve vücudun glukozu kullanma yeteneğini artırır.
Şişmanlığın sonucu olarak oluşan insülin direncinin düzelmesine yardımcı olur.
Kalp hastalıkları için risk faktörlerini azaltır. LDL Kolesterolü (kötü kolesterol) düşürür. HDL Kolesterolü (iyi kolesterol) yükseltir.
Egzersiz sırasında kan basıncı düşer.
Egzersiz, iyi bir diyetle birlikte TİP II diyabeti ilaç tedavisine gerek kalmadan kontrol altında tutar. Düzenli bir egzersiz ve aktivite diyabetlilerde kan şekerinin düzenlenmesinde etkili bir yoldur.

DİYABET BAŞKA HANGİ PROBLEMLERE YOL AÇAR?

Diyabet hastalarının beslenme, egzersiz ve ilaç tedavisi konusunda gerekli özeni göstermemeleri halinde uzun vadede karşılaşacakları diğer tıbbi sorunları şu şekilde sıralayabiliriz ;

Kalp krizi
İnme
Körlük
Böbrek yetmezliği
Damar bozuklukları

"Kan şekeri düzeyleri normal sınırlara yakın şekilde kontrol altında tutulduğunda bu komplikasyonların %50 veya daha fazla oranda azalması söz konusudur."

Tip II diyabetiklerde kan şekeri ve insülin düzeylerinin yüksekliğine ek olarak trigliserid gibi bazı kan yağlarında da artış görülmektedir.

Bu durumda insülin ve kan yağlarının yüksek seviyelerde olması ileri dönemde komplikasyonların ortaya çıkmasında etkilidir.

Diyabetli hastaların sağlıklı kişilere göre grip ve zatürreye bağlı komplikasyonlardan ölüm oranı 3 kat fazladır. Bu nedenle grip aşısı diyabetli hastalar için koruyucudur.

Diyabet Önlenebilir mi?

Tip I diyabetli vakaların çok yakın akrabaları üzerinde yapılan incelemelerde gelecek beş yıl içinde diyabet gelişme riski olan kişilerin saptanabileceği konusunda umut verici bulgular elde edilmektedir. Dengeli bir biçimde kilo vererek ve fazla zorlanmadan yapılacak olan günlük egzersizle, Tip II diyabet riskinin % 58 oranında önlenmesinin mümkün olduğunu gösteren araştırma bulguları vardır.

"Diyabetik Diyet" diye bir şey yoktur.

Diyabetli bir çok kişi yapılan tüm bilimsel açıklamalara rağmen hala mucizevi bir diyet olduğunu düşünmekte ve bu yiyecekleri yediklerinde diyabet sorunlarının ortadan kalkacağına inanmaktadır. Bu yanlış inanç mutlaka değiştirilmeli, düzeltilmelidir. Doktor kontrolünde, doğru eğitim ve sağlıklı beslenme kurallarına uyularak her diyabetli kişi sağlıklı bir kişinin yiyebileceği her şeyi yiyebilir.

Diyabet Şekerli Gıda Yememek Değildir.
AMD, American Diabetes Association'un 1994 yılında belirlediği önerilere kadar diyabetik kişilerin şeker içeren gıdalar yerine patates ve tahıllarda bulunan kompleks karbonhidratları tüketmesi gerektiği kanısı hakimdi. Yeni yaklaşımda diyabetik vakaların gün içinde yedikleri gıdalardaki toplam karbonhidrat miktarının dengede tutulmasının önemi vurgulanmaktadır. Dengeli beslenme ile kan şekeri düzeylerini istenilen sınırlar içinde tutmak mümkündür.

İnsülin tedavisine gerek duyulmayan vakalarda her öğünde ne miktar karbonhidrat tüketilmesi gerektiği diyetisyenler tarafından belirlenmektedir. İnsülin tedavisinde olanlar ise hangi tür gıdayı ne miktarda tüketmeleri gerektiği konusunda daha dikkatli davranmalıdırlar.

Et ve yağ dışındaki gıdaların hemen hemen tümü belirli oranda karbonhidrat içermektedir. Karbonhidratlar ise kan şekeri düzeyini en hızlı artıran unsurdur. Bir kişinin günlük tüketmesi gereken karbonhidrat miktarı o kişinin kilosu, ne zaman ne miktarda egzersiz yaptığı, diyabet tedavisi için kullandığı ilaçlar, yaşı ve kan yağlarının ne düzeyde olduğuna bağlı olarak belirlenmelidir.

Örneğin; 180 cm boyunda 90 kg ağırlığındaki bir kişi mevcut kilosunu koruyabilmek için gün içinde 350 gram karbonhidrat tüketebilir. Bu miktar gün boyunca eşit dağıtıldığı taktirde kan şekeri düzeyinin ani yükselmesi engellenmiş olur.

Diyabetli kişilerde sıklıkla karşılaşılan bir sorun da kan yağları ve kolesterol düzeylerinin yüksek olmasıdır. Kilolu olmasalar dahi bu kişiler beslenmelerinde tükettikleri yağ miktarına dikkat etmelidirler.